Evden Ayrılma Vakti Geldi

Eşyalarımı toplayıp valizlere yerleştirdim. Yarın sabah yolculuk başlıyor. İki hafta nasıl geçti gerçekten anlamak çok zor. Sanki geleli birkaç gün olmuş gibi hissediyorum. İlk geldiğim gece uyurken oldukça endişeliydim. Dünyanın öbür ucunda, hiç tanımadığınız 11 kişiyle aynı evde uyuduğunuzu düşünün. Hepsi ayrı bir ülkeden gelmiş, İngiliz, İskoç, Kanadalı, Amerikalı, Avusturalyalı, Brezilyalı ve Hollandalı. Ayrıca öyle bir ev düşünün ki güvenlik nedeniyle 3 tane dış kapısı var. İkisi demir, birisi ahşap. 3 ayrı anahtarla giriliyor. Buna rağmen eve biri girerse diye panik butonu koymuşlar. Bir de odada camların yakınına değerli eşyalarınızı koymayın diyorlar, çünkü geçtiğimiz günlerde gece birisi camların demirlerinin arasından ellerini sokarak bir şeyler almaya çalışmış. Hem de bu benim yattığım odada olmuş.

Tabi insan tüm bunları düşününce bir sürü soru geliyor aklına. Gece uyurken evdekiler odama girerler mi? Parama, pasaportuma bir şey olur mu? Eve dışarıdan biri girerse ne yaparım? vs vs. Ama tüm bu sorulara rağmen birkaç gün geçmeden kendimi buraya ait hissetmeye başladım. Hani kapıdan girdiğinizde ohh eve geldim hissi vardır ya, işte o hissi vermeye başladı bana. Gelmeden önce iki hafta nasıl geçecek acaba diye düşünürken şimdi diyorum ki aslında uzunca bir süre yaşayabilirim burada. Düşünsenize 3 öğün yemeğiniz hazır, haftada bir gün çamaşırlarınız yıkanıp odanıza konuluyor, gündüzleri kara kuzular, akşamları zaten gırgır şamata, haftasonları deseniz gezme tozma. Bir insan daha ne isteyebilir ki?

Güzel insanlarla tanıştım burada. Bir sürü şey öğrendim onlardan. Bundan sonra da görüşmeyi isteyeceğim kişiler var aralarında. Yarın sabah hepsinden ayrılıp ilk kez tek başıma tatile çıkacağım. Onlar okullara gitmeye devam edecekler. Sonra ülkelerine dönecekler, onların yerine başkaları gelecek, ben çok çok uzaklardayken de bu evde farklı kişilerle aynı yaşam devam edecek.
173a4-152b022b20162b-2b1

Biraz da haftasonu yaptıklarımdan bahsedeyim. Dedim ya burası bir cennetmiş diye. Birçok yerde bulamadığım huzuru ve mutluluğu burada buldum. Havasından mıdır, suyundan mıdır, gökyüzünden midir nedendir hala düşünüyorum. Bir şey var bu şehirde. Bir şey ama ne? Eğer anlayabilirsem sizlere de söyleyeceğim.

Cumartesi günü evden 4 kişi çevredeki üzüm bağlarını gezdiren bir tura katıldık. Tur 6 ayrı bağda durdu. Hepsinin sahibi bize üzümler, yaptıkları şaraplar, besledikleri hayvanlar hakkında bilgi verdikten sonra şarap tadımına geçildi. Güney Afrika şaraplarıyla dünya sıralamasında 7. ülkeymiş. Birinde yanında çikolata ikram ediyorlar, öbüründe barbekü yapıyorlar, diğerinde çeşit çeşit peynirler getiriyorlar. Öyle yerler düşünün ki uçsuz bucaksız yemyeşil araziler, içinde lüks, yüksek tavanlı evler, etrafta hayvanlar.. Ne güzel hayatlar var diyor insan, nefes aldığını hissediyor.
f57c6-152b022b20162b-2b1

0f86d-152b022b20162b-2b1

img_4626

Bugün ise Nelson Mandela’nın yıllarca tutuklu kaldığı Robben Island’a gittik. Kaldığı hücreyi gördük, yaşananları dinledik. Hem de o yıllarda orada yatmış bir mahkumun ağzından. Günlerini nasıl geçirirler, ne kadar yemek verilir, nasıl davranılır hepsini öğrendik. Oldukça üzücü tabi, bu ülkenin çok acılı bir tarihi var. İnsanların birbirleriyle bu kadar dertlerinin olmasını kafam almıyor, kendimi ne kadar zorlasam da anlayamıyorum bir türlü.
img_4670

img_4676

Öğleden sonra ise Waterfront’taydık. Hava sıcak, barlardan kafelerden gelen canlı müzik sesleri martıların seslerine karışıyor. Alışveriş yapmak için öyle güzel yerler var ki, gezdikçe ağzım açık kalıyor. Dünyanın diğer yerlerinde zor göreceğiniz, hepsi birbirinden güzel, tasarım harikası şeyler. Çok vaktimiz kalmadığı için ufak tefek bir şeyler aldıktan sonra taksiyle evimize dönüyoruz. Bugünlük benden bu kadar. Herkese iyi geceler olsun..

Meğer Burası Bir Cennetmiş

Herkese merhaba! Birkaç gündür yazamadım, bir sürü konu birikti. Öncelikle kısaca perşembe ve cuma gününden bahsedeyim. Kara kuzularla her şey çok güzel gitti. Oyunlar, şarkılar, diğer tüm aktiviteler.. Onların eğitimlerine katkıda bulunmanın yanı sıra yedikleri ara öğünler ve öğle yemekleri de African Impact’le iş birliği içinde olan Happy Africa tarafından karşılanıyor. Ara öğünlerinde meyve verilmesi, öğle yemeklerinde besin değeri yüksek yemekler pişirilmesi için kreşlere para ödeniyor. O yüzden yapılanlar her açıdan çocuklara fayda sağlıyor.
7a771-image2

6828e-image3

Cuma günü okullara yarım gün gidiliyor. Öğleden sonra tamamen planlama için ayrılmış durumda. Önümüzdeki hafta yapılacak aktiviteleri günü gününe, saati saatine planlıyoruz. Başta kolay bir iş gibi düşünmüştüm ama işin içine girince ne kadar ciddi olduğunu anladım. Yaklaşık 3,5 saat kadar planlama yaptık. Ne yaptınız o kadar derseniz, öncelikle önümüzdeki haftanın konusu belirlendi. Sonra o konuyla ilgili kitaplar bulundu, resimler çizildi. Her okula hangi gün ne anlatacağız, gideceğimiz sınıfta kaç masa var, her masada oynanacak oyun ne olacak gibi detaylı planlamalar yapıldı. Getirdiğim origami örnekleri için kağıtlar kesildi, birer tane örnek yapıldı vs. Evde herkes kendi projesiyle ilgili hummalı bir şekilde çalıştı. En son çıkan planlar koordinatörler tarafından gözden geçirildi ve imzalandı. Sonra hazırlanan tüm oyuncaklar, kitaplar, eşyalar her projenin kutusuna yerleştirildi. Okullara bu kutuları alarak gidiyoruz. Çocuktur, iki oyun oynarsın, sonra biraz yap boz yaparsın diye düşünürken, işlerin ne kadar ciddi olduğunu görmüş oldum. İngiliz tarzı bu olsa gerek.
3a225-paragraf_2_evdeki_haz25c425b1rl25c425b1klar

Onun dışında evde her şey yolunda. Komün hayatı fazlasıyla sevdiğimi söyleyebilirim. Bir de gece tuvalete giderken yerde ve mutfak mermerinin üzerinde gördüğüm böcekler olmasa her şey müthiş olacak. Küçüklerin yanı sıra hamam böcekleri de var. Gündüz ortalarda gözükmüyorlar, gece oldu mu hepsi ayakta. Yokmuşlar gibi davranmaktan başka çarem yok. Onun dışında akşamları yemekten sonra evde çeşitli oyunlar oynuyoruz. Daha önce ismini hiç duymadığım kağıt oyunları ve diğer oyunlar. Örneğin şu anda bir hafta süreyle bir oyun oynanıyor evde. İsmi “Assassin” yani “Suikastçı”. Bir tane oyun kurucu var. Herkese evdeki birinin ismini veriyor. Sonra bir kaseden evin içindeki bir yer adı çekiyoruz ve diğer kaseden de bir obje çekiyoruz. Bize verilen isme, çektiğimiz yerde çektiğimiz objeyi verirsek o kişiyi öldürmüş oluyoruz. Bana Jennifer, kanepe ve kriket sopası çıktı. Yani Jennifer’a kanepede otururken kriket sopasını vermem lazım. Eğer onu öldürmeyi başarırsam onun kurbanını devralıyorum. Oyun tek kişi kalana kadar devam ediyor. O yüzden evde kimse kimseden bir şey almak istemiyor. Oturma odasında herkesin isminin yazılı olduğu bir tahta var, insanlar öldükçe üzerlerine çarpı atılıyor. Sabah bir kalkıyorsunuz birinin üzerinde çarpı var. Ne oldu, kim, nasıl öldürdü diye soruyorum öyle komik hikayeler çıkıyor ki gülmekten ölüyorum. Neyse ki şimdilik hala hayattayım, bakalım daha ne kadar dayanabileceğim.

Cape Town’a gelirsek, burası Afrika değil cennetin tam ortası.. Haftasonu okullar kapalı olduğu için gönüllüler vaktini çevreyi gezerek geçiriyorlar. Yapacak bir sürü aktivite, gidilebilecek çeşit çeşit turlar var. Haftasonu bizim ev halkının bir kısmı safari, sky diving gibi turlar satın aldılar. Benim gönüllülük sonrası yapacağım tur zaten bunları içeriyor. O yüzden ben Yunus Bey’lerle takılmayı tercih ettim, kendisi 30 senedir burada yaşadığı için her şeye fazlasıyla hakim.

Cuma günü akşam benim bulaşık yıkama günümdü. Bulaşıkları yıkadıktan sonra Yunus Bey beni almaya geldi. Önce arabayla Signal Hill denen tepeye çıktık. Burada güneşin batışını izledik. O kadar kalabalıktı ki. Herkes şaraplarını, içeceklerini almış, tepeye oturmuş keyifli keyifli manzarayı izliyor. Güneş battıktan sonra da alkışlıyorlar. Dedim ki yaşamak böyle bir şey olmalı.
6137a-image2

b53ae-image3

Oradan da Waterfront’a gittik, bir diğer adıyla kordon. Restoranlar, barlar, canlı müzikler, ışıl ışıl bir dönme dolap, ortam harika. Bir restoranda balık yedik. Garsonumuz çok komikti. Türk olduğumuzu öğrenince, 70’li yıllarda Türkiye’de gezdiği yerleri anlattı bize. Kapadokya, Konya, Ankara, İstanbul vs. Ben Ankara’dan geldiğimi söyleyince yüzünü buruşturup, hala o kadar sıkıcı mı diye sordu. Ne desem bilemedim. Konya’da bir sabah uyanmış dışarı çıkmış, sokaklar bomboş. Sağa bakmış kimse yok, sola bakmış kimse yok. Oteldekilere sormuş, kimse İngilizce bilmediği için anlaşamamışlar. Şoka girmiş, kabus gibiydi diyor. Sonradan öğrenmiş ki ülkede nüfus sayımı var. Bir de her şeyi öyle tiyatral bir şekilde anlatıyor ki, çok güldürdü bizi.

Dün sabah ise dünyanın 7 doğa harikasından biri olan Masa Dağı’na çıktık. Dağa yürüyerek veya teleferikle çıkabiliyorsunuz. Biz teleferikle çıkıp, dağın üzerinde yürümeyi tercih ettik. Dağ gerçekten masa gibi dümdüz. Manzarası öyle güzel ki, insan kendini kuşlar gibi özgür hissediyor. 2 saat kadar vakit geçirdik orada. Hava oldukça sıcaktı. Güneş kremlerimiz, şapkalarımız, gözlüklerimiz olmasa zorlanabilirdik. Biz dağdayken Ankara’dan arkadaşlarım, ailem kar resimleri gönderdiler. Ankara bembeyaz olmuş. Kar resimlerde çok güzel gözüküyor gerçekten ama ben sıcağı her zaman soğuğa tercih ederim. Güneş, aydınlık, sıcaklık yaşam enerjimi arttırıyor, hayata bağlıyor beni.
img_4162

img_4166

df112-image3

Öğleden sonra ise arabayla yarımada turu yapıp, neredeyse her koya uğradık. Burada birbirinden güzel kumsallar var. Bazı koylarda ayaklarımı denize soktum, su buz gibiydi, girmek imkansız. Daha sıcak olanları da var. Ama genel olarak kumları, kumsalları, manzaraları harika. Gözlerimle görmesem buranın Afrika olduğuna inanmazdım.
img_4208

img_4227

img_4241

Bizim yaşamlarımızın en büyük eksiği bence doğa. Birbirine yakın apartman dairelerinde hayatımızı geçirmek yaradılışımıza aykırı diye düşünüyorum. Doğadan uzak yaşayan bir insanın ne bedenen ne de ruhen sağlıklı olabileceğine inanıyorum. Buraları görünce bir kez daha düşündüm ki bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Neyse bir gün çözebiliriz inşallah diyelim.

Bugünkü planımız Ümit Burnu’na gitmek. Hani şu Coğrafya derslerinde anlatılan Ümit Burnu. Yakınında penguenlerin olduğu kumsala da uğrayacağız. Oldukça heyecanlıyım, bakalım bizi neler bekliyor?